Blog Arşivi

22 Haziran 2016 Çarşamba

SPOTLIGHT




En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi özgün senaryo, yardımcı kadın ve erkek oyuncu dahil olmak üzere altı dalda Oscar adaylığı kazanan ve bu senenin merakla beklenen filmlerin birisi olan Spotlight’ın en iyi film yarışında arkasına aldığı rüzgar, Altın Küreden eli boş dönmüş olmasıyla biraz durulduysa da filmin en iyi film dalında Oscar şansı devam ediyor. Tom McCarty tarafından yönetilen ve oyuncu kadrosunda Mark Ruffallo, Michael Keaton, Liev Schreiber, Rachel McAdams gibi ünlü isimler barındıran Spotlight gerçek bir hikayeden uyarlama. Adını Boston Globe gazetesinin özel bir araştırma biriminden alıyor. Kilisenin karıştığı bir taciz skandalını kovalayan ekip beklediklerinin çok ötesinde bir komplo ile karşılaşıyor ve film bu komplonun gün ışığına çıkarılması sürecini konu ediyor.


Öncelikle belirtmek gerekir ki Spotlight uzun sayılabilecek süresine, duygu sömürüsüne çok müsait konusuna rağmen hikayesini hiç abartmadan, sizi sıkmadan anlatıyor. Bunda da en büyük desteği çok iyi ayarladığı temposundan, senaryosundan ve oyunculuklarından alıyor. Senaryo hikayenin serim kısmını, teker teker ortaya çıkan ipuçlarını, belgeleri, hukuki süreçleri, taraf olan karakterleri, ekibin özel hayatlarından küçük ayrıntıları ve olayın onlar üzerindeki etkilerini oya gibi işliyor. Gazeteci ekibin olayı çözmekteki hırsı ve motivasyonunu ajitasyona yer vermeden seyirciye geçirmeyi başarıyor. Her şeyi bir kere söylüyor. Gereksiz uzatmaya, altını çizmeye ve gözyaşlarına boğmaya gerek görmüyor. Spotlight belki daha dramatik bir film bekleyen seyirciyi bu anlamda hayal kırıklığına uğratabilir. Çünkü taciz olayına tıpkı Spotlight ekibi gibi duyarlı ama soğukkanlı bir şekilde, profesyonelce yaklaşıyor. Hatta araştırma sürecinde meydana gelen Amerika’nın en büyük kabusu 11 Eylül olayını bile fazla dramatize etmiyor. Sadece araştırma sürecini sekteye uğratan bir olay olarak yansıtıyor. Bu durum filme biraz belgesel havası katmakla beraber odağını da kaybetmemesini sağlıyor. Kısaca film aslında kilisedeki taciz skandalı hakkında değil, Spotlight ekibinin bunu ortaya çıkartma süreci, yani gazetecilik hakkında. Ne kadar büyük bir skandal olursa olsun filmin bize geçirmeye çalıştığı bu tür haberleri yapmanın gazetecilerin işinin bir parçası olduğu. Ekip ulaştıkları başarının tadını çıkaramadan, böbürlenmeden işlerini aynı profesyonellikle sürdürmeye devam ediyor.Bunu vurgulamak adına filmin son karesi kanımca çok hoş ve etkili. Nasıl hikayesini süslemiyorsa teknik anlamda da klasik, dümdüz bir anlatıyı tercih ediyor film. Ne kamera kullanımını ne de müziği abartmıyor, ön plana çıkartmıyor. Ara sıra güzel resimler yakalasa da bunları vurgulamaktansa hikayeyi kovalıyor. Bu bağlamda almış olduğu en iyi yönetmen adaylığı, hele hele rakipleri düşünüldüğünde doğrusu kafalarda soru işaretleri bırakıyor.






kaynak: www.filmlerinsesi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder