David Gordon Green'in yönetmenliğini üstlendiği Bizim İşimiz Kriz (OurBrand is Crisis), 2005 yılında Rachel Boynton tarafından aynı isimle çekilen belgeselin kurgusal bir şekilde uyarlandığı film olarak 2015 yılında çekildi. Başrollerinde Sandra Bullock, Zoe Kazan, BillyBobThornton, AnthonyMackie gibi isimlerin yer aldığı film bir grup Amerikalı politik danışmanın Bolivya başkanına seçimleri tekrar kazanabilmesi için yardım edişini konu alıyor. Filmin yapımcılığını ise George Clooney üstlendi.
Jane Bodine alkol ve depresyon sorunları olan bir karakter. Yıllarca politik danışmanlık yaptıktan sonra emekliye ayrılıp iki dağın arasındaki bir kulübede yaşıyor. ABD yetkilileri Jane’in ailesinin olmadığı ve kariyerinin kötü bir şekilde bittiğini gördükleri için kaybetmeleri durumunda başarısızlığı Jane’e yükleyebilecekleri için risksiz bir seçim olduğunu düşünerek Bolivya’daki seçimlerde danışmanlık için Jane’in kapısını çalıyor. Jane başta istekli olmasa da ona gösterilen gazete fotoğrafında Pat Candy (Billy Bob Thornton) karakterini görüyor. Pat’e daha önce 3 ya da 4 kez seçim kaybeden Jane ona meydan okumak için, idealist biri olduğundan destekleyeceği adayın profili çok iyi olmamasına rağmen işi kabul ediyor. Yani işi kabul etmesinin altında kişisel sebepler yatıyor. Jane seçimi kazanmak için korku siyasetinin teşvik edilmesini söylüyor ve Bolivyalıları bir kriz yaratmak için ikna ediyor. Bu yarattığı kriz neticesinde başarılı oluyor ve seçimi adayına kazandırıyor.
Film Pat ile Jane’in kişisel mücadelelerini anlatma açısından zayıf kalıyor. Seçimler, siyaset, kahramanlık, propaganda, dünyada işler nasıl yönetilir gibi konuları işleyen Bizim İşimiz Kriz filmi Başkanın Adamları( WagtheDog) filmiyle de benzerlik gösteriyor. Tabi Başkanın Adamları üst düzey bir film olmasına karşın Bizim İşimiz Kriz onun yanında sönük bir film kalıyor. Bizim İşimiz Kriz, evrensel bir oyunun farklı sahnelerde nasıl da aynı senaryo ile sergilendiğini hissettiriyor.
Politikanın ahlaki açıdan ne kadar yoz olduğunu vurgulayan film politikanın aslında bir yalandan ibaret olduğunu, her şeyin aslında bir şirket gibi yönetildiğini, bu işin içindeki insanların da zamanla hırslarının esiri olarak bu oyuna dahil olduklarından bahsediyor. Mutlak zenginlik ve güç için başkalarına zarar vermeye başladığınızda oyuna dahil oluyorsunuz. Jane karakteri başta bunu kendine itiraf edemese de filmin sonuna doğru Pat ile sohbet ettiği bir sahnede Pat’in ona söyledikleri ile bununla yüzleşiyor. Geçmiş seçimlerin birinde Jane her yolu mubah gördüğü için rakip adayın kızının uyuşturucu bağımlısı olduğunu kampanyasında kullanıyor, kız bundan dolayı intihar ediyor. Bu intihara aslında Jane sebep olmasına rağmen bu olay etrafta Jane’inde manipüle etmesiyle Pat’in ne kadar hırslı olduğu şeklinde yayılıyor. Pat, sırf adayının kazanması için kendi adayının kızını intihara sürüklemiş gibi gözüküyor. Pat bunu açıkça hiç yalanlamıyor. Jane’e filmin sonuna doğru sohbet ettikleri sahnede neden yalanlamadığını açıklıyor. Jane’in yüzüne karşı gerçekleri vuruyor. Pat, JaneBodine’e, politik danışman olmasına karşın kendisini diğer politik danışmanlardan farklı gördüğünü, onlara aşağılayarak baktığını, aynı yozlaşmış şeyleri kendisinin de yapmasına karşın kendini erdemli ve diğer politik danışmanlardan yüksekte gördüğünü anlatıyor. Filmde seçimi kazandırdığı Castillo, IMF ile anlaşıp anlaşmamak için referanduma gideceğini seçim boyu söylese de seçimi kazanınca hemen IMF ile anlaşıyor. Normalde bir seçimi daha arkasında bırakması gereken, başarılı gözüken Jane arabanın içinde havaalanına giderken eylem için sokağa dökülen insanları görüyor. Bu sefer arabadan iniyor. Yaptığı iş neticesinde depresyonda olan bir karakter olan Jane bundan sonra daha iyi amaçlar için çabalamak istiyor.
Seçim kampanyaları nasıl manipüle edilebilir sorusuna cevap niteliğinde olan film, dünya üzerindeki tüm ülke vatandaşlarının izlediğinde kendi ülkelerini hatırlayacakları bir film esasında.
F.T.