8 Mart 2016 Salı

MODERN ZAMANLAR

MODERN ZAMANLAR

Yirminci yüzyılın başlarında “modern” üretim tarzları “modern” yaşama biçimlerini doğurmuştur. 1936 yılında Charlie Chaplin tarafından yazılan ve yönetilen Modern Zamanlar, dönemini en iyi anlatan filmlerden biridir. Chaplin namı-değer Şarlo, sessiz filmlerin duyguları daha iyi yansıttığını düşündüğü için bu filmini de sessiz çekmiştir. Çektiği son sessiz film olan Modern Zamanlar’da kapitalist dönemin çalışma ilişkilerini Şarlo tiplemesi aracılığıyla eleştirmiştir.
 Denetim, tüm tarih boyunca yönetimin temel niteliği olmuştur. Bilimsel Yönetim Yaklaşımı yani Taylorizm de denilen sistemde yönetim, en basitinden en karmaşığına kadar her bir emek etkinliğinin gerçekleştirilme tarzı üzerinde denetim elde edilmesini sağlar, bunun aracıdır. Taylorist sistemle birlikte emek süreci, bilimsel iş örgütlenmeleri yöntemleriyle tam denetim altına alınmıştır. Taylor’un bilimsel yönetiminin uygulamadaki örneğini Fordist montaj hattı oluşturmuştur. Bu dönem özellikle tekelci kapitalizmin etkisini artırdığı ve denetimin görünürleştiği bir dönemdir. Taylorist ve Fordist modeller sert ve katı modellerdir. Modern Zamanlar filminin çekildiği tarihlerde, Sanayi Devrimi’nin bir sonucu olarak zaman 24 eşit parçaya bölünmüştür. Tüm toplumsal ilişkiler bu zaman bağlamında ele alınmıştır. Çalışma hayatında duygusallığa yer yoktur. İnsan bir makine gibi ele alınmıştır ve verimlilik en büyük esastır. Her işçi sadece kendine ait işi yapar. İş, son derece uzmanlaşmıştır.
 Modern Zamanlar filmine bakacak olursak film insan ile makine arasında benzeşimlere fazlasıyla dikkat çeker. Makineleşmiş insan yabancılaşmıştır ve sadece sistemin çarklarından biri olarak görülür. Film 1930 yıllarda Büyük Buhran döneminde çekilmiştir. Dönemin kaotik ortamı, açlık, yoksulluk, işsizlik sorunları filmde incelenmiştir. Filmin ilk görüntüsünde büyük bir saat kullanılmıştır. Filmde saatin durmadan ilerleyişi modern zamanların yaklaşmakta olduğuna ve bu yeni dönemde zamanın bireye yönelik baskısına vurgu yapılmaktadır. Film, kitle üretiminin işçileri nasıl tek tipleştirdiği ve makinenin bir uzantısı haline getirdiğine yönelik çok başarılı bir örnektir.
Fordist sistemin temeli verimlilik ve zamandır. Filmde saat görüntüsünden sonra ağılda itişerek ilerleyen kuzuları ve bir fabrikaya vardiyalarına yetişmek için koşturan insanlar görüntüsü peş peşe verilir. Burada modernitenin insanı nasıl ehlileştirdiğini görürüz. Fakat koyun sürüsünün arasında bir tane kara koyun da vardır. Ne kadar tek tipleşme de olsa istisnalar her zaman var olacaktır.
Filmde Fordist üretimin getirdiği bant modeline de eleştiriler vardır. Sistemin robotlaştırdığı çalışanın sadece bir görevi vardır. Mesai saati boyunca bir makine gibi sadece cıvataları sıkması gerekmektedir. Bireyin yabancılaşmasının harikulade anlatıldığı bir sahnedir. Akan hat üzerinde cıvataları sıkma işlemi belli bir ritme sahiptir. Şarlo’nun hapşırmasıyla birlikte bu düzenin bozulması, bant sisteminin karışması sisteme oldukça sağlam, trajikomik bir eleştiridir.
Yemek sahnesine bakacak olursak, öğle yemeği arasında vakit kaybı olmasın diye yönetici kısmı yemek yeme aygıtı ayarlamıştır işçilere. Bu aygıt Şarlo üzerinde test edilir. Yemeğin dahi otomasyonlaştırılması, dönemin verimlilik ve zaman çılgınlığını bir kez daha vurgulamıştır.  Öğle yemeğinden sonra yemekle birlikte geldiği düşünülen enerji ile tempo arttırılmıştır. Şarlo da buna ayak uydurmaya çalışmaktadır. Fakat ayak uyduramaz. Kronometre tutan bir şef başında belirip temposunu arttırmasını istemektedir. Modern üretim tarzının bireye esneklik tanımayan biçimde kurgulanması, dakik zaman kullanımı paranoyası burada da hicvedilmektedir.
Tempoda hattının gerisine düşen Şarlo, hiç çekinmeden kendini makienin içine atarak vahşi kapitalist sistemde “işini yetiştirmek” istemekte bunun için cebelleşmektedir. 
Sürekli monoton bir işi yapmak bireyin üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Filmde de bunu anlatan sahneler vardır. Görevi cıvata sıkmak olan Şarlo, iş dışındaki hayatında da sinirsel problemler yaşamaya başlamıştır. Yolda giderken insanları sıkmaya çalışmıştır. Baskıcı yönetimler insanı patolojik bir ruh haline sokmuştur.
 İş arayn Şarlo, gezerken bir kamyonun yere düşürdüğü kırmızı bayrağı yerden alarak düşüren kamyondakilere geri vermek ister. Kamyondakilerin dikkatini çekmek için yerden eline aldığı bayrağı kamyonun arkasından sallar. Ancak tam bu anda bir sendikal eylemin en ön safında kalmıştır. Salladığı bayrakla, önde Şarlo arkasında sendikal eyleme katılan grup, bir süre yürür. Kısa süre sonra polis müdahalesi ve arbede yaşanır. Şarlo tesadüfi olarak eylemin lideri olarak tutuklanır. Bu sahnelerde modern zamanlarda olayların absürt akış hızı vurgulanır, dalga konusu olur.
Şarlo hapishanede azılı, iri yarı bir cani ile aynı hücrede kalır. İkisi arasında kaba kuvvet ile güçsüzün mücadelesi yaşanır. Yine hızla gelişen olaylar Şarlo’yu bir firara engel olması sebebiyle hapishanede kahraman yapmıştır. Hapishanede gösterdiği bu kahramanlıkla beraber özgür olarak salınır. Fakat artık hem özgür hem işsizdir. Bu özgürlüğe tam olarak özgürlük de denemez. Bu sahte özgürlükten kurtulmak için çeşitli suçlar işleyerek tekrar hapishaneye girmek ister.  Burada toplumdan izole olmuş insanların daha sonra tekrar topluma adapte olmasının zor olduğu, adeta tecrite uğradığı vurgulanır.  Yeniden hapishane girmeye çalışırken tanıştığı hırsız kadına aşık olur. Onuna gelecekte birlikte yaşayacakları evi hayal eder. Hayalde evin bahçesindeki ağaçlardan meyveler koparmaktadır. Kahvaltıya oturmak için ineğini çağırır. İnek kendiliğinden gelir, Şarlo’nun ona verdiği kabı kendisi süt ile doldurur. İnekten zorla süt sağmak yerine ineğin kendisinin süt vermesi emeğin zorla üretenin elinden alınması yerine emekçinin isteğiyle vermesinin mutlu dünya çizeceği yorumuyla yapılmaktadır. Bahçede yetişen meyve, ineğin sütü kendiliğinden vermesi küçük bir komin yaşantısını çağrıştırmaktadır. Kahramanın hayalinde mutlu, güzel günler olarak paylaşmanın ve barışın resmi aktarılmaktadır.
Çok sayıda işçi işini kaybetmiş, ancak bir o kadar işçi de hâlâ çalışıyordu. Birçok sanayici servetin tadını sürüyordu. Henry Ford, o dönemlerde dünyanın en zengin adamıydı. Acımasızca ve bazen gerekli olduğundan fabrikalar kapanırken, yeteri kârlı görünmeyen işletmelerin ayakta kalma çabası sırasında kendisi ve ailesi lüks içinde yaşamaya devam ediyorlardı. Makineleşme yabancılaşma, otomasyon, stres, zaman baskısı gibi olumsuz etkileri beraberinde getirmiştir. Çözüm;
                                           İnsan makine el ele hep beraber sevgiye!   
   

                                                      F.T.                                                           

1 yorum:

  1. Gerçekten çok başarılı bir yazı olmuş. Moderin zamanlar benim de naçizane çok sevdiğim bir filmdir. Özellikle ednan bey'in fabrikanın patronuna söylediği "Sen mi büyüksün yoksa ben mi? Ben daha büyüğüm. Bizi ayıramayacaksın." tiradı gerçekten unutulmazdır. Eleştiri de bu konuya değinmeniz çok hoş gerçekten. Umarım devamı gelir.

    YanıtlaSil