13 Nisan 2016 Çarşamba

YEŞİLÇAM EMEKTARI EKREM GÖKKAYA



Yeşilçam'a gönül vermiş birçok emekçinin kaderidir "Görünce hatırlanan adam“ olmak. İsimleri söylendiğinde pek hatırlanmaz, ancak filmlerine denk gelindiğinde ya da fotoğrafları gösterildiğinde tanırız sinema emekçilerini. İşte bu isimlerden biri Ekrem Gökkaya. Hem kamera önünde, hem de kamera arkasında sinemaya emek vermiş yılların sanatçısı Ekrem Gökkaya ile 1960’lı yıllarda başladığı sinema kariyerinden, elde ettiği tecrübelere, “Perdenin Göremediğimiz Arka Yüzü” adlı kitabından, Yeşilçam içindeki konumuna varıncaya kadar birçok konuda konuştuk.

Ekrem Bey, sinema maceranıza nasıl başladınız? Bu yönde sizi teşvik eden isimler oldu mu? 

Beyoğlu'nda karşılaştığım Yeni Yıldız mecmuasının sahibi Arif Hanoğlu'nun ısrarı ile mecmuanın açtığı müsabakaya girdim, finale kalanlar ben de dahil Yeşilçam'ın parçası oldu. Kitabımda bu konudan uzun uzun bahsediyorum.

Sinemaya ilk başladığınız yıllarla, biraz daha demlendiğiniz ve daha sık seyirci karşısına çıktığınız yıllar arasında ne gibi farklar vardı?
 O zamanki imkânlar ve o zamanki fiziğim şu an elimde olsa, inan dünya çapında aktör olurdum. Yaşlanınca daha iyi düşünüyorsun ve ilerleme oluyor. Yeşilçam okul gibi olduğu için, çok da film çekildiği için her sene sınıf atlıyordum. Her geçen yıl oyunculuğuma yenilikler katıyordum.

Natuk Baytan'ın filmlerinde yapım sorumlusu olarak çalıştınız. Yapım sorumlusunun görevleri nelerdir? Oyunculuktan sonra kamera arkasında çalışmak size sıkıntı yaşattı mı?
 Sinemada birçok sıradan rejisör varken, yüksek tahsilli ve fotoğraf sanatına tamamen vakıf, ailesinin bir kısmı Amerika'da yaşayan, görgülü, asil ve cana yakın bir İstanbul beyefendisi idi Natuk Ağabey. Yapım sorumlusu; harcamayı yapan, firmanın sahibi adına senaryoyu seçen, başrol oyuncuları da dahil olmak üzere oyuncuları seçen, rejisörü ve teknik kadroyu yine seçerek oluşturan, çekimi denetleyen, çekim bitiminde dublaj ve matbaa işlerinde katkıda bulunan, laboratuvar işlemlerinde filmin basılmasından filmin oynayacak hale getirilmesine kadar olan süreci inceleyen, çekimin ve çalışan kişilerin ücretlerinden yedikleri yemeklere, mekanların bulunmasına kadar, bir filmin yapımında katkıda bulunan her çalışanın onun emrine girdiği kişidir. Yapımcı adına filmin ve firmanın koordinatörüdür. Bizim yapımcılarımız sinemadan pek anlamadıkları için dünya sinemasında olduğu gibi Türkiye'de de bu görevleri tek başına yapan bir tek ben varım. Bu nedenle, Cem ve Cumhur filmlerinden başka herhangi bir film şirketine yapım yönetmenliği yapmadım. Başka şirketler daha farklı çalışıyordu. Sıkıntı olayına gelirsek, evet sıkıntı yaşadım. Eskiden piyasada günde 4-5 işte oyuncu olarak çalışıyordum. Yapımcılarım Dündar Kılıç'ın ve ağabeyi Yahya Kılıç'ın ricası ve baskılarıyla, başlangıçta istemeden, sonraları arzumla yapım yönetmenliği yaptım. Oyuncu olarak çok talep varken ancak boş zamanlarımda diğer firmalara oyunculuk yapabildim. Yapım yönetmeni olmasaydım oynadığım film sayısı bini geçerdi.

Yeşilçam'ın gizli kahramanlarından birisiniz. Seyirciler isminizi bilmese de sima olarak tanıyor sizi. 
"Görünce hatırlanan adam" olmaktan şikâyetçi misiniz?
 Dünyada her insan evvela tanınmak daha sonra da unutulmamak ister. Yeşilçam'a, bize bu şansı verdiği için çok müteşekkirim. İyi ki varmış Yeşilçam.

Türk sinema tarihi ele alındığında, Yeşilçam'ı dışlayıcı politikalara rastlarız. Kimi eleştirmen Yeşilçam'ı küçük görmüş ve sinemamızın gelişimini baltaladığını dillendirmiştir. Bir Yeşilçam emekçisi olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?
Maalesef Yeşilçam hakaretlere maruz kalıyordu. Engellenemez bir akımdı. Kimse de konuşmaktan ileri giden bir engel koyamadı. Yeşilçam o kadar değerliymiş ki, o zaman baltalamaya çalışan insanlar bile bugünlerde eski Yeşilçam filmlerini defalarca seyretmekten kendilerini alamıyor. Yeni film yapımcılarıyla mukayese edildiği zaman, ekonomik yönden çok az imkânla meydana getirilmiş eserlerin ne kadar farklı olduğu olumlu yönde ortaya çıkıyor.

Kitap haberi özellikle internet dünyasında heyecan yarattı. Bize biraz da kitaptan bahseder misiniz? 
Filmin konusu ve sonu belli olduğu zaman seyirci seyrettiği filmden hoşnut olmaz. Perdede kimsenin görmediği, duymadığı olayları aleyhte ve lehte olmak üzere yazıyorum. Kitabın içinde 150'ye yakın "aaaa öyle mi?" diyeceğiniz, gülerken ağlayacağınız, ağlarken güleceğiniz anı bulacaksınız. Şayet bu kitap tutulursa ikinci kitabımın adı ve konusu "Yeşilçam'ın İç Yüzü" olacak.

"HER GÜN DÜNDEN İLERİ PRENSİBİ İLE HAREKET EDİN"

Son olarak sinemaya ve yaşama dair ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? 
Yaşam zaten sinema, sinema zaten yaşamdır. Her gün dünden ileri prensibi ile hareket edin. Ödül törenlerinde sahneye projektörle aksettirilen yazının içinde bulunan “onur” kelimesi yaşam boyu elinizde tuttuğunuz meşale olsun. Öğrenmenin yaşı yoktur. İnanın 80 yaşıma geldim her gün yeni bir şey öğreniyorum. Kâh okuyarak, kâh görsel, kâh da yaşayarak...
       Sinema ayrı bir ilim dalı olduğundan, tiyatro ve tiyatroculardan uzak, yaşayan olayları olduğu gibi gösteren bir ilim dalı haline getirilmesini isterim. Akıl vermek kolay. Ben buna tavsiye diyeyim, sizlerden de büyük gayret bekleyeyim. Başarı çalışma ile gelir. Sinema ticari bir metadır. Arz talep meselesidir. Vatandaşın evine ekmek götürme sıkıntısı varken ve evlere girmiş televizyonlarda rahatça film seyrederken sinema sanatının ilerlemesi için çok özel konular, çok iyi çekimler, çok iyi mekânlar, çok iyi sinema oyuncuları bir araya getirilmelidir. Bunlar sağlanarak seyirciyi evdeki televizyonların başından kaldırabilme şansına erişilir, böylece yeni bir sinema çağı başlar. Ama televizyonlara şu aralar yapılan dizilerin kalitesinden tamamen uzaklaşmak kaydıyla Yeşilçam ağacı bir çam ormanı olabilir.
                                           
                                                                                                                       F.T.